1 Nisan 2013 Pazartesi

bahar gelince ben hep böyle olurum :)

havaların ısınmaya başlamasıyla, kendimi açık hava deniz görür bir yere atma isteğime engel olamamaya başladım. hiç çalışmasam, yüzlerce dergi alıp, güneş gözlüklerimi takıp, elimde buzlu kokteyller, yanımda bizim kızlar bütün gün boş boş otursam dediğim günler tam da yılın bu zamanlarına denk geliyor :) baharla birlikte doğa misali ben de uyanıyorum sanki. 

tamam gerçekçi olalım bu iş hafta içi o kadar da kolay değil ama hafta sonu kim tutar beni :)

öyleyse nerelere gidelim, sabah nerede kahvaltı yapıp geceyi nerede bitirelim EN'ler dosyasını açıyorum;

en iyi kahvaltı tartışmasız Bebek Mangerie, üzerinizde ince bir hırka, dışarıda hafif bir rüzgar, deniz kokusunu içinize çekerken yudumladığınız taze sıkılmış portakal suyunu bir hayal edin işte o kadar güzel :)



öğle yemeği için ise vazgeçilmez bir klasik olan, Ortaköy House Cafe tam da denizin üzerindeki bahçesinde bir italyan yemeği söyleyip soğuk bir rose içmelik değil de ne?  



akşamüstü ise günün rehavetini atıp akşama hazırlanmak için, Ataköy Marina Hardal' ın tatil vakti gelmiş de Akdeniz'e uzanmışsınız izlenimi yaratan atmosferinde Cosmopolitan içmeme hiçbir şey engel olamaz!



öğlen italyan mutfağına yüklenmişken akşam hafif yemekte fayda var, tabi karşı koyabilirseniz :) akşam için benim tercihim yemekten sonra aynı mekanda geceye davam etmekten yana, hal böyle olunca 360 mı Nu Teras mı diye düşünmeye başlıyorum :) buradan sonrası o piti piti'ye kalmış :))



peki şimdi tüm bu hayallerden sonra, bugün henüz pazartesiyken, yarın kim işe gidecek???




23 Mart 2013 Cumartesi

sidikli kasabası müzikali

hafta içi, iş çıkışı, bütün gün adliyeydi duruşmaydı hakimdi dilekçeydi koşturduktan sonra aslında hiç de cazip gelmemişti başta müzikal tiyatroya gitmek, sevmediğimden değil ama les miserables'da şarkı söyleyen russel crowe'u gördükten sonra içimde müzikallere karşı bir antipati de oluşmaya başlamamış değildi hani.

bütün gün ya adı sidikli kasabası olan oyundan ne hayır gelir adı sidikli olan oyunda şarkı söyleye söyleye ne anlatacaklar diye kendi kendime söylendikten sonra madem biletler falan tamam hadi gidelim madem en kötü bu yorgunlukla uyurum diyordum ki, olanlar oldu.



sidikli kasabası senaryosuyla, oyuncularıyla, ışıklarıyla, müzikleriyle, enerjisiyle beni resmen utandırdı.

son zamanlarda izlediğim en başarılı müzikal oyundu diyebilirim.

kadro genç oyunculardan oluşmaktaydı ama performanslarıyla ustalara taş çıkardılar diyebilirim.

ben sinemaya gidince kamera hatası, tiyatroya gidince tirat hatası arayanlardanımdır biraz. hani eksik bulmak için değil de film seçerken oyuncusuna değil yönetmenine bakanlardan olduğumdan belki de. sidikli kasabası ise gerçekten zorlu bir müzikal olmasına karşın, ne tiratlarda ne müziklerde ne danslarda hiçbir eksik ya da hata gözüme çarpmadı, adeta muhteşem bir şov izlettiler bize.

sonradan öğrendiğim üzere oyuncuların tamamı konservatuardan arkadaşlarmış. aralarındaki eşsiz uyumun altında yatan da bu sanırım. 

müzikalde özellikle dikkatimi çekenlere gelirsek;

Öncelikle, Memur Lockstock karakterini oynayan sonradan adının Doruk Şengün olduğunu öğrendiğim oyuncunun performansı müthişti. Diğer tüm oyuncuların kendilerini ve seslerini toparlayıp dinlendirmek için sahne aralarında fırsatları olmasına karşın Memur Lockstock'ın böyle bir fırsatı dahi olmaksızın iki perdede de enerjisi hiç düşmeden bütün oyunu götürmesi ayakta alkışlanmayı hak ediyordu.

Dilsiz Dolly karakterini canlandıran Beste Gümüş ise gerçekten rolünün hakkını verdi. O en dilsiz haliyle bize her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatabilmesi gerçekten şahaneydi :))

Bir de Efe Ünal'ın oynadığı gay Memur Barrel tiplemesi vardı ki oyunun gizli kahramanıydı diyebilirim.

Elbette orkestra ve ışık ekibinin de oyunun içine girmemizi o duyguları oyuncularla paylaşmamızda büyük katkıları olduğunu unutmamak gerek.

spoiler vermeden biraz da içeriğe girmek gerekirse oyun, temelde bir ülkenin su kıtlığından kaynaklı tuvalet sorununu dile getiriyor gibi görünse de aslında hukuk, kapitalizm, sosyal bilinç, popülizm, bürokrasi, politika, holdingleşme gibi konulara ince iğnelemelerle tatlı sert eleştiriler yapıyor.

işin içine kostümler müzikler danslar ve oyuncuların fevkalade performansları da eklenince size söyleyebileceğim tek şey mutlaka gidip izleyin. pişman olmayacaksınız.

biletler mybilet'te, detaylı bilgiler için ise sizi buraya alalım.














sensation amsterdam 2013

uzun bir aradan sonra yine buradayım, zannetmeyin arada geçen zamanda boş durdum sadece size anlatacak kadar bile vaktim olmadı :(

şimdi ise sensation white heyecanımı paylaşmadan yapamayacağım. sensation amsterdam 2013 biletleri sonunda ön satışta. regular biletlerin 79,75- Euro, deluxe biletlerin ise 175,25 Euro'ya satışa çıkacağı organisazyonun normal bilet satışları ise 30 martta başlayacak.

ayrıca sensation bileti + otel konaklama bedelini de kapsayan epic weekend paketleri ise şimdiden satışta, ama tabi o paketin fiyatları seçeceğiniz otele ve konaklama sürenize göre değişiyor.

formal bilgileri verdiğimize göre artık esas konuya dönebiliriz :)

bu yıl "in to the wild" konseptiyle yola çıkan sensation amsterdam 2013'ün,  2012'deki source of light konseptindeki muhteşemliğin gölgesinde mi kalacağı yoksa beklenmedik bir patlama mı yapacağı merak konusu. aşağıdaki teaser'ı izleyip bunun kararını kendiniz verebilirsiniz.



henüz hangi dj'lerin performans sergileyeceği açıklanmadı ama o konunun hayal kırıklığından çok uzak olacağına şüphem yok.

en önemli konu olan tarihlerden hala bahsetmemiş olmam tabi ki benim ayıbım :) organizasyon 6 temmuz'da amsterdam arena'da gerçekleşecek söylememiş olmayayım :)

bana kalırsa hiç vakit kaybetmeden, ön satıştan bilet alma ayrıcalığınız yoksa, 30 martta hemen biletinizi alın uçak rezervasyonlarınızı yaptırıp vize başvurusu aşamasına geçin ve bu muhteşem geceyi kaçırmayın ;)

beni sorarsanız kalbim amsterdam'da olmakla birlikte, ofis partnerimin biletini benden önce almış olması nedeniyle işleri ve patronu ayarlayabilirsem gitmek gibi bir durumum var evet benim için hep beraber ağlayabilirsiniz :( 30 marta kadar bu küçük pürüzleri giderip biletimi almayı planlıyorum, hatta şimdiden otel bile seçtim :) 

son olarak merak edilen her şeye ulaşmak için tam da buraya tıklayabilirsiniz.




  

6 Şubat 2013 Çarşamba

hayvanlar için kükre!


National Geographic Wild, 3-10 Şubat tarihleri arasında bu yıl üçüncü kez düzenlediği Büyük Kediler Haftası” organizasyonuyla, Afrika’da soyları tükenme tehlikesi altındaki büyük kedileri koruma altına almak için bir kampanyaya imza atıyor. hafta boyunca sürecek olan özel maraton, doğanın en muhteşem kedilerinin ve onları korumak için çalışan insanların çarpıcı hikâyelerini etkileyici görseller eşliğinde ekranlara taşıyor. Bu yalnızca bir televizyon etkinliği değil, aynı zamanda Nat Geo'nun, vahşi doğanın en olağanüstü canlılarının soyunun tükenmesini engellemek için başlattığı Büyük Kediler Girişimi’nin de bir parçası.
National Geographic Channel Türkiye ise bu kampanyayı daha da büyüterek yardıma muhtaç, sahipsiz, nesli tehlike altında olan, şiddete maruz kalan, barınaklarda ilgi ve destek bekleyen tüm hayvanlar için herkesi kükremeye davet ediyor.

Kampanyaya destek vermek için birbirinden ünlü isimler  Mustafa Alabora, Hazal Kaya, Pınar Altuğ, Erdem Yener, Kaan Çakır, Oben Budak, Esin Övet, Sinan Güler,Alexander Kokoskeriya, sosyal medyanın güçlü isimleri; Hazal Yılmaz , Koray Caner Öztürk, Billur Saatçi ve Ferhan Talib başarılı fotoğrafçı Mehmet Turgut’un objektifinin karşısına geçtiler. 


Sen de ülkemizdeki hayvanlar için bir şeyler yapma zamanının geldiğini düşünüyorsan  hayvan hakları derneklerine kulak ver, barınaklara yardım eli uzat, gönüllü ol, oku, öğren, paylaş!
Destek olmak isteyenler buraya tıklayarak National Geographic Channel’ın resmi sitesindeki ilgili sayfaya ulaşıp yardım bekleyen kampanyalar ve barınaklara ait detaylı bilgi sahibi olabilirler.

5 Şubat 2013 Salı

Rain - Shel Silverstein

"I opened my eyes
And looked up at the rain,
And it dripped in my head
And flowed into my brain,
And all that I hear as I lie in my bed
Is the slishity-slosh of the rain in my head.


I step very softly,
I walk very slow,
I can't do a handstand--
I might overflow,
So pardon the wild crazy thing I just said--
I'm just not the same since there's rain in my head"

sadece siz de okuyun istedim :)

28 Ocak 2013 Pazartesi

Karaköy'e neler oluyor? vol.1

Mitolojide küllerinden doğan kadın anlamına gelen Gradiva belki de uzun zamandır şehir hayatındaki etkisini yitirmekte olan Karaköy'ün yeniden doğuşuna bir gönderme yapıyor olmalı. 

Karaköy Bankalar caddesinde eski İmar Bankasının karşısında bulunan Gradiva Hotel aslında Karaköy'ün tarihi dokusu içerisinde trendy bir butik otel olması dışında bir çok gözde mekana da ev sahipliği yapıyor.




Gradiva'nın giriş katında bulunan Bank'ı mutlaka duymuş olmalısınız, son zamanlarda Karaköy'ün en gözde mekanlarından. Lezzetli bir öğle yemeği ya da bir gündüz buluşması için özellikle tercih edilecek yerlerden ama iş akşam yemeğine gelince benim tercihim teras katta bulunan Zelda Zonk! Ortamın ambiansı ve manzara kaliteli bir akşam yemeğini güçlendirir nitelikte. yedik içtik yeter biraz da eğlenelim derseniz işte size reddedemeyeceğiniz bir teklif, New York'un o kulaktan kulağa yayılarak popüler olan underground eğlence mekanı Nublu'nun bir şubesi de Gradiva'nın bodrum katında "iyi müzik" dineleyebileceğiniz bir performans kulübü olarak yer alıyor. 


Gradiva Hotel'e hayat ağacı teması hakim, metal ve dev bir ağaç yapının tam ortasında bodrum kattaki Nublu'dan başlayıp teras katta yer alan Zelda Zonk'a kadar yükseliyor. Benim izlenimlerime göre bu yapıdaki hiçbir şey tesadüfen orada yer almıyor.

size de gidip tadını çıkarmak kalıyor ;)


24 Ocak 2013 Perşembe

!f istanbul 2013

maximum kart partnerliğiyle bu yıl 12.si düzenlenecek olan bağımsız filmler festivali !f istanbul için geri sayım başladı. 14 - 24 Şubat tarihleri arasında İstanbul, 28 Şubat - 3 Mart tarihleri arasında da hem Ankara hem İzmir'de aynı anda gerçekleştirilecek olan festivalin programı bu akşam açıklanıyor. !f istanbul 2013 için www.ifistanbul.com adresini ziyaret ederek festival programını inceleyebilir ve hatta siteye üye olarak kendi festival takviminizi oluşturabilirsiniz.


önümüzdeki günlerde kendi festival takvimimi de sizinle paylaşacağım ama önce !f istanbul 2013'ten kısa kısa haberler verelim;

bağımsız filmler festivalinden hemen önce !f Müzik 9 Şubat'ta DFA Records'un efsanevi dans punk grubu LCD Soundsystem'ın setleriyle ünlü üyelerinden Pat Mahoney ve Nancy Whang'in DJ setleriyle damgasını vuracağı muhteşem bir açılış partisiyle başlıyor. !f Müzik kapsamında LCD Soundsystem'in dağılmadan önce Madison Square Garden'da verdiği son konserin belgesel filmi olan Shut Up and Play the Hits de Türkiye'de ilk kez gösterilecek.

Berlin'de Alfred Bauer Ödülü'nü kazanan, 2012'nin en iyi filmleri listesinde daima üst sıralardaki yerini koruyan ve !f 2013'te de yer alacak Tabu'nun yönetmeni Miguel Gomes, Kutsal Motorlar'ın yönetmeni Leos Carax, Nobody Walks'la festivale katılan genç bağımsız yönetmen Ry Russo Young ve Motosiklet Günlükleri, Aşk Mektupları filmlerinin yanı sıra bu yıl festivalde de gösterilecek olan Yolda'nın senaristi Jose Rivera filmlerin gösterimleri için İstanbul'a geliyor.

Oscar adayları da !f istanbul'da! yabancı dilde en iyi film dalının en güçlü adaylarından War Witch/Savaş Cadısı ve Helen Hunt'a en iyi yardımcı kadın oyuncu adaylığı getiren The Session/Aşk Seansları filmleri İstanbul'da ilk kez !f istanbul kapsamında izlenebilecek.

festivalin Türkiye'den sürprizi ise Reha Erdem'in bu sene Berlin'in Generation bölümünde Kristal Elma için yarışacak filmi Jin'in Türkiye'deki ilk gösterimi de !f istanbul'da gerçekleşecek. ayrıca Reha Erdem festival kapsamında, Altyazı sinema dergisinden Fırat Yücel'in moderatörlüğünde bir de söyleşiye katılacak.

son olarak 12. !f istanbul bağımsız filmler festivalinin biletlerinin 1 şubat tarihinde MyBilet'te indirimli önsatışa çıkacağını da hatırlatmakta fayda var :)

ben gelişmelerden sizi haberdar etmeye devam edeceğim ama siz de 
festival programına bir göz atmayı unutmayın ;)